Çocuklarla yetişkinler o kadar farklılar ki, bir birlerinin zıttı. Sanki bir dönem çocuk olmamışız edasıyla dolanıp, büyüklük taslıyoruz oraya buraya. Koca koca parmaklarımızı sallıyoruz hatta olur olmaz çocukluk şeylere.
Halbuki ne kadar kolay çocuklar için mutlu olmak. Küçük küçük şeylere dakikalarca gülebiliyorlar. En üzgün zamanlarında, küçük bir sürprizle ya da sabunlu suyla yapılan baloncukla birden somurtan o küçücük, güzelim yüzleri birden yırtılacakmış kadar genişler ve o kahkaha sesleri, ne kadar yorgun olursanız olun size büsbütün bir enerji veriyor. İyi ki diyorsunuz, iyi ki varlar…
Ama çoğu zamanda, bizden küçük oldukları için bir patronluk taslıyoruz onlara. Koşma, yapma, etme, buraya gel, onu ye, bunu giy, öyle davran, tırmanma, sus, ağlama… bu liste uzar gider ucunu yakalayamayız.
Çocuk bu arkadaşım! Koşacak, bağaracak, tırmanacak. Biz insan yetiştiriyoruz, kafeste kuş beslemiyoruz.
Malesef hepimiz yapıyoruz bunları. Ben de, sen de o da.
Ne zaman içimizdeki çocuk öldü? E biz de çocuktuk. Evet şimdiki nesilden biraz da olsa farklıydık. Ama biz de çocuktuk. Küçücük baloncuklarla mutlu olan biz, şimdi mutlu olmak için dünyaca şeye ihtiyaç duyuyoruz. Baloncuğun yerini markalar, sıfatlara değişir olduk.
Ne zaman çocuklara kızmaya kalksak, 5 saniye de olsa içimizdeki çocuğu devreye sokalım ve çocuklar gibi düşünmeye çabalayalım. Bak o zaman çoğu sorun hallolacak.
Bu arada küçük prensi mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Tekrar çocuk olmamız için iyi bir rehber.